İçeriğe geç

Karma eğitimi kim getirdi ?

Karma eğitimi “bir kişinin icadı” değil; modernleşme, zorunlu eğitim politikaları ve toplumsal taleplerin kesiştiği, çok aktörlü ve çok katmanlı bir dönüşümdür. Türkiye’de dönüm noktaları: Osmanlı’nın geç modernleşme adımları, 1924 Tevhid-i Tedrisat ile kurumsal zemin, 1930’larda ortaöğretimde yaygınlaşma ve 1940’ta Köy Enstitülerinin güçlü pratiği.

Karma Eğitimi Kim Getirdi? Mitleri Kıralım, Gerçeklerle Konuşalım

Bir gerçeği söyleyerek başlayayım: “Karma eğitimi kim getirdi?” sorusu baştan kusurlu. Çünkü bir kişinin tek hamlesiyle toplumun eğitim düzeni dönmez; hele söz konusu olan, yüzyıllık toplumsal normları yerinden eden karma eğitimse. Yine de bu soru, politik sloganların ötesine geçip somut karşılıklar aradığımızda verimli bir tartışma açıyor. Hadi ezberleri bozalım.

Karma Eğitim: Bir İcat Değil, Tarihsel Birikim

Karma eğitim (kız ve erkek öğrencilerin birlikte okuması) dünyanın farklı yerlerinde aynı anda ve farklı biçimlerde ortaya çıktı. Sanayi devrimi, zorunlu ilköğretim yasaları, kentleşme ve eğitimde verimlilik arayışları, “aynı okul, aynı sınıf” modelini giderek rasyonel kıldı. Üniversite ve liselerde daha yavaş, ilkokullarda daha hızlı yaygınlaştı. Yani “tek mucit” aramak yerine, hangi koşullar bu modeli zorunlu kıldı diye sormak daha dürüst bir yaklaşım.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e: Çekirdekten Gelen Basınç

Geç Osmanlı döneminde kız rüştiyeleri, öğretmen okulları ve yükseköğretimde kadınlar için açılan kanallar (ayrı kurumlar olsa da) eğitimde cinsiyet engelinin kırılmaya başladığını gösterdi. Cumhuriyet’le birlikte 1924’te Tevhid-i Tedrisat, eğitimde yetkiyi tek elde toplayarak kurumsal dönüşümün kilidini açtı. Bu, karma eğitimin “hukuki-ekonomik” mantığını güçlendirdi: iki ayrı paralel sistem kurmak yerine, aynı okul altyapısını birlikte kullanmak daha uygulanabilir ve eşitlikçi bir çözüm olarak görüldü.

1930’larda ortaöğretimde karma model yaygınlaştı; 1940’ta Köy Enstitüleri ise kız ve erkek öğrencilerin birlikte üretip öğrenmesini pratik, gündelik, emek temelli bir düzleme taşıdı. Kısacası Türkiye’de “kim getirdi?” yerine, kim hangi eşiği geçti? diye sormak gerekir: kurumsal zemin (yasama ve idare), pedagojik model (öğretmen yetiştirme), kültürel meşruiyet (toplumsal kabul) ve altyapı (okul sayısı, öğretmen dağılımı).

“Kim” Sorusu Neden Yanıltıcı?

Çünkü “kim” odaklı anlatılar siyasi sermaye üretir; toplumsal dönüşümü kişilere indirger. Bu, hem tarih bilimiyle hem de eğitim sosyolojisiyle çelişir. Bir kararnamenin imzası önemlidir ama tek başına sınıfların kapılarını açmaz; onu öğretmen uygulaması, veli rızası, yerel idare ve müfredat taşır. Şu provokatif soruları gündeme getirelim:

  • Karma eğitim, ekonomik verimlilik için mi benimsendi, yoksa ideali için mi?
  • “Bir liderin kararı” dili, öğretmenin sınıftaki emeğini ve velinin risk almasını görünmez mi kılıyor?
  • Merkezi kararlar olmadan, yerel okullar fiilen karma modele geçebilir miydi?

Tartışmalı Noktalar: Güçlü Yanlar, Zayıf Halkalar

Güçlü yan: Karma eğitim, aynı öğretim kadrosu ve altyapıyla daha fazla çocuğu eğitime dahil eder; kız çocuklarının kamusal alanla erken temasını artırır. Zayıf halka: Sadece sınıfları birleştirmek yetmez; müfredat, ölçme-değerlendirme, rehberlik ve güvenlik politikaları cinsiyet eşitliğine göre yeniden tasarlanmazsa, örtük müfredat eski kalıpları aynen geri üretir.

Güçlü yan: Toplumsal dayanışmayı artırır, farklılıklarla birlikte yaşama becerisi kazandırır. Tartışmalı nokta: Ergenlik döneminde akran zorbalığı, tacizle mücadele ve güvenli okul iklimi gibi konular yeterince kurumsallaşmadığında, karma eğitim ilkeler düzeyinde eşit görünürken, gündelikte eşitsizlik doğurabilir.

Karma Eğitimi Kim “Savundu”, Kim “Uyguladı”?

Karma eğitimin yaygınlaşması; yasama (eğitim yasaları), yürütme (bakanlık politikaları ve genelgeler), öğretmen okulları (öğretmenin eğitimi), yerel idareler (okul açma-kapama, taşıma ve denetim), sivil toplum (kız çocuklarının okullaşmasını destekleyen ağlar) ve aileler (kültürel rıza) arasındaki koalisyonun ürünü oldu. “Getiren” bir kişi değil; savunan, sürdüren ve uygulayan bir ekosistem var.

Bugüne Yansıma: Mitlerle Politika Yapmanın Bedeli

Güncel tartışmalarda “karma eğitim dursun/geri gelsin” gibi sloganlar, çocukların öğrenme çıktıları ve okul iklimi verileriyle nadiren konuşur. Oysa kararlar; devamsızlık oranları, kız çocuklarının STEM’e geçişi, okul temelli şiddet vakaları, rehberlik birimlerinin kapasitesi, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı gibi ölçülebilir göstergelerle verilmelidir. Politika, kanıt-temelli (evidence-based) olmalı; miti değil veriyi ödüllendirmelidir.

Provokatif Sorularla Bitirelim

  • Eğer karma eğitim “tek bir imzanın” eseri olsaydı, neden farklı bölgelerde farklı hızlarda benimsendi?
  • Karma eğitim tartışmalarında, öğretmen eğitimi ve rehberlik kapasitesi neden ikinci planda kalıyor?
  • Sınıfta eşitliği kurmadan, sadece mekânı paylaşmak gerçek bir eşitlik üretir mi?

Son Söz: “Kim Getirdi?”den “Nasıl Sürdürürüz?”e

Doğru soru şudur: Karma eğitimi nasıl daha adil, daha güvenli, daha etkili kılacağız? Yanıt, kişilere değil kurumlara, tekil anlara değil sürekliliğe, sembollere değil kanıtlara yaslanır. Eğitim, politik şovun değil, kamusal aklın alanı olabildiğinde; kız ve erkek tüm çocuklar için aynı sınıf gerçekten eşit fırsatların kapısına dönüşür. “Kim getirdi?” tartışması kapanır; yerini “nasıl daha iyi yaparız?” pratiği alır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
https://tulipbett.net/